MADDE, ALKOL VE KUMAR BAĞIMLILIĞININ PSİKODİNAMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Madde, alkol ve kumar ilişkilerinin psikodinamik kökenleri, bireyindışı dinamikleri, çocukluk dönem deneyimleri, savunma değişimi ve nesne ilişkileriyle bağlantılıdır. Bu ilişkilerin temelinde yatan bazı ortak psikodinamik unsurlar şunlardır:
- İd, Ego ve Süperego Arasındaki Denge Sorunları
- İd’in baskını: Bağımlılar genellikle dürtüsel eğilimlerle ilişkilidir. Haz ilkesine dayalı çalışan kimliğin tatmin arayışı, egonun gerçeklik ilkesine göre rolde rolde bırakılabilir.
- Süperego’nun ağırlığı: Aşırı katı bir süperego, kişilerde derin suçluluk ve küçülme hisleri uyandırılabilir. Bu duygusal yükten kurtulmak amacıyla kişi, madde kullanımı ya da kumar gibi davranışsal ilişkilere yönelebilir.
- İçsel Eksiklik ve Nesne İlişkileri
- Erken bağlantı sorunları: Bağımlılık, çoğu zaman çocuklukta güvenli bir bağlantının oluşmaması ile ilgili özellikler. Madde ya da davranış, iç bölmelerin doldurulması için kullanılan geçici bir “nesne” gibi görünür.
- Yoksunluk ve yaşanan yaşantılar: Yetersiz ebeveyn ilgisi ya da travmatik paylaşımlar, kişiselde kalıcı bir eksiklik hissini yaşayabilirsiniz. Madde veya kumar, bu insanları kapatmaya yönelik bir çaba olarak ortaya çıkabilir.
- Kendilik Yapısındaki Bozulmalar
- Özellikle alkol ve madde bağımlılarında, kendilik nesneleriyle ilişkilerinde aksamalar gözlemlenir. Bu kişilerin, kendi değerleri dışsal unsurlarla (örneğin madde, alkol ya da kazanma hissi) bağlantıları çalışır.
- Gerçek benlikten kopuş yaşanır; birleşimi, bu ayrılığı bir “yapay benlik” gibi görünür.
- Savunma Mekanizmalarının Rolü
- İnkar: Bağımlı kişiler genellikle yok sayarlar gelir.
- Yansıtma: Kendi iç çatışmalarını ya da suçlulukların dışında dış dünyaya atfederler.
- Ayırma (dissosiyasyon): Özellikle travmatik bir geçmişe sahip bireylerde, madde kullanımı gerçeklikten uzaklaşmayı görürler.
- Gerileme: Madde ya da kumar çıkıyor, daha ilkel ve çocuksu tatmin yollarına dönüşlerine işaret ediyor.
- Tekrarlama Zorlantısı
- Freud’un bu görünümü, bireylerin çocuklukta yaşadığı travmatik ya da tatmin edici ilişki kalıplarını farklı davranışları yeniden deneyimlemesini ifade eder.
- Kumar, risk alma ve kazanma/kaybetme konuları, ebeveynlerle belirlenmiş ödül-ceza dinamiklerinin bir görünümü olabilir.
- Madde kullanımı terk edilmediğinde, değersizlik ya da reddedilme gibi değerlerin tekrarını besleyebilir.
- Ödipal ve Preödipal Dönem Çatışmaları
- Ödipal evrede çözülemeyen harcamalar, kimlik parçalarının aksamalarına neden olabilir.
- Ödipal dönem öncesi bağlanma problemleri yaşayan bireyler, haz arayışıyla bu eksiklikleri gidermeye çalışırlar.

Ödipal ve Preödipal Çatışmaların Bağımlılıklarla Bağlantısının İncelenmesi
Preödipal Dönem (0-3 Yaş) ve Bağımlılık
Bu dönem, çocuğun anneyle kurduğu simbiyotik ilişki, temel güven hissinin temellerinin atılması ve “ben” algısının şekillenmeye başlaması kritik bir evredir.
- Birincil Bağlanma Sorunları
- Eğer anne, çocuğun kapasitesi yeterince yanıt veremezse (değişken duygusal olarak uzak, tutarsız ya da yetersiz bakım sunuyorsa), çocuk kendi dilini düzenlemeyi öğrenmekte zorlanabilir.
- İlerleyen yıllarda bu kişiler, içsel dengeyi sağlamak yerine birbirlerini bastırmak için dışsal araçlara (madde, alkol ya da kumar gibi) yönelebilir.
- İçsel Boşluk ve Nesnenin kalıcılığı
- Preödipal evrede “nesne kalıcılığı” (nesne sabitliği) sağlıklı bir şekilde gelişmezse, bireyin terk edilme korkusuyla karşılaşmanda kendini dağılmış hissedebilir.
- Bu eksiklik hissi, ilişki yoluyla kapatılmaya çalışılır; madde ya da kumar, bu insanların geçici olarak “tamir eden” bir haline gelir.
- İdealize Edilmiş Nesnelere Yönelim
- Bazı durumlarda madde veya kumar, idealize edilmiş bir anne figürünü temsil edebilir: her zaman erişilebilir, sakinleştirici ve koşulsuz bir varlık.
- Bu mantıksal bağlanma, anneden alınamayan duygusal destek, bilincin dışında düzeyde heyecanlandırma çabası olarak ortaya çıkabilir.
Ödipal Dönem (3-6 Yaş) ve Bağımlılık
Bu aşamada çocuk, karşı cinsten ebeveyne yönelik duygusal çekimler sırasında aynı cinsten ebeveyni rakip olarak algılar. Bu dönemde sağlıklı bir şekilde aşılanması, kimlik ve cinsiyet gelişimi için bilgiler verilmektedir.
- Ödipal Çatışmaların Çözümsüz Kalması
- Çocuk, anne-baba ilişkisinde kendini dışlamışsa ya da onlardan birinin sahip olduğu arzular nedeniyle suçluluk hissine kapılırsa, bu duygular çözülmeden yaşanabilir.
- Yetişkinlerde bu bastırılmış suçluluk, kendine zarar veren davranışlarla (örneğin madde kullanımı, alkol ya da aktifleşme eylemleri) açıkça belirtildi.
- Haz ve Suçluluk Döngüsü
- Kumar ya da madde akışında sıklıkla rastlanan “haz sonrasında suçluluk” konusu, Ödipal dönemde işlenmemiş boyalılıklardan bir tanesi olabilir.
- Kişi, bir yandan toplumsal ya da dahili kuralları ihlal eder (bir yandan alkol tüketimi ya da kumar oyunlarında), diğer yandan bu ihlalin bedelini kayıplar ya da fiziksel/zihinsel kayıplarla öder.
- Kimlik Zayıflığı ve Ego Kapasitesi
- Ödipal dönemde yeterli duygusal destek alamayan çocuklar, sağlam bir kimlik yapısı oluşturmakta zorlanabilir.
- Bu egonun kırılgan yapısı, strese başlama takibini takip eden davranışların sonuçlarına yönelmeye daha yatkın hale gelebilir.
Klinik Bulgularla İlişkilendirme
- Terk edilme korkusu yoğun olan, pazarlarda aşırı ilişkiler gösteren ve sürekli bir oluşan hissiyle mücadele eden bireylerde, ön dipal döneme ait eksiklikler mevcuttur.
- Suçluluk, küçültme, kontrol edilemeyen dürtüler ve kendini tekrarlayan yıkıcı davranışları sergileyen patlatan ise Ödipal çatışmaların yeterince çözülmemiş olması ihtimali öne çıkıyor.
Bu analiz, ilişkilerin yalnızca yüzeysel ilişkilerinin olmadığını, aynı zamanda bireyin erken dönem yaşantılarından kaynaklanan derin psikolojik dinamiklerin bir dışavurumu olduğunu gösteri
Psikodinamik Perspektiften Baba ile İlişkinin Bağımlılıkla İlişkisi
- Ödipal Dönemde Babanın Etkisi
- Bu aşamada çocuk (özellikle erkek çocuklar), anneye yönelik duygusal ve cinsel etkileşimler gösterirken babayı bir rakip olarak algılar.
- Babanın süreci bu süreç şekilleniyor:
- Aşırı otoriter ya da cezalandırıcı bir baba , çocukta derin suçluluk ve korku yaratabilir. Bu duygular, gelecekte kendine zarar veren birliğin ortaya çıkmasına dönüşebilir.
- Pasif, silikat ya da çekingen bir baba , çocuğuyla simbiyotik bağdan kopmasını zorlaştırabilir ve erkeklerin çalışmasının oluşumunu engelleyebilir. Bu durum, kimliğin belirsizliği ve madde ya da kumar gibi dışsal olarak genişletilmişlere yol gösterebilir.
- Baba: Otorite, Sınır ve Kural Figürü
- Baba, süperegonun şekillenmesinde önemli bir rol oynar ve genellikle yöntemleri temsil eder. Eğer baba dengeli bir otoriteye sahip değilse:
- Çocukta kurallara uyma ve hız kontrolü gelişmeyebilir.
- İçsel bir yasa ya da suçluluk duygusu oluşmaz.
- Bu eksiklik, bireyseli madde, kumar ya da davranışlar gibi dışsal doğrudanlara yönelebilir.
- Baba, süperegonun şekillenmesinde önemli bir rol oynar ve genellikle yöntemleri temsil eder. Eğer baba dengeli bir otoriteye sahip değilse:
- Kimlik Oluşumu ve Baba ile Özdeşim
- Erkek çocuklar için baba, erkek süreçlerinin temel bir örneğidir.
- Eğer baba yok ya da işlevsizse, çocuk “eksik bir kimlik” hissiyle büyüyebilir.
- Özdeşim sürecindeki aksaklıklar, bireyin benliğini tam anlamıyla birleştirebilmesine ve bağımlılıkların azalmasına “yapay ben” iyileşmesine neden olabilir.
- Babanın Yokluğu ya da Terk Edişi
- Babanın fiziksel ya da duygusal yokluğu, insanlarda değersizlik, terk edilmişlik ve yardımsızlık hisleri uyandırılabilir.
- Bu duygular, bilincin dışında kendini yok etme ya da “görünmezleşme” süreçleriyle birleşebilir; bağlantı ise bu noktada bir çıkış yolu olarak devreye girer.
Psikodinamik Perspektiften Anne ile İlişkinin Bağımlılıkla İlişkisi
- Preödipal Dönem: Anne ile Simbiyoz ve Ayrışma Süreci
- Anne: İlk Nesne
- Bebeklikte anne, yalnızca bakım veren değil, aynı zamanda çocuğunun benliğinin bir uzantısıdır.
- Eğer anne tutarsız, ihmalkar ya da aşırı kontrolcü bir tutum sergilerse, çocuk gelişiminde düzenleme yeteneğini kazanamaz.
- Bu kişiler, yetişkinlerde zorlayıcı duygularla başlangıçta güçlükleri çeker ve madde, alkol ya da kumar gibi araçlarla bu yumuşatmaya çalışır.
- Anne: İlk Nesne
- Bağlanma Sorunları ve Duygusal Boşluk
- Güvensiz ya da Kaygılı Bağlanma
- Annenin duygusal olarak erişilememesi ya da aşırı müdahaleci olması durumunda kişisel:
- Kendini terk edilmiş ya da bunanalmış hissedebilir.
- Bu dünyadaki duygular arasında gidip gelen gelir ve bağımlılıklar, bu içsel çatışmayı bağlantıların aracı haline gelir.
- Annenin duygusal olarak erişilememesi ya da aşırı müdahaleci olması durumunda kişisel:
- Güvensiz ya da Kaygılı Bağlanma
- Sınır Zorlukları ve Anne ile Ayrışamama
- Anne ile aşırı simbiyotik bir ilişki yaşayan bireyler, sağlıklı bir bireysellik ve “ben” algısı geliştiremeyebilir.
- Bu ayrılık, ya kendi kimliklerini bulma çabası ya da anneye yönelik bastırılmış öfkenin bir çıkışı olarak ortaya çıkabilir.
- İdealize Edilmiş Anne, Hayal Kırıklığı ve Telafi Döngüsü
- Anne sıklıkla ideal bir figür olarak görülür. Ancak özgürlükta yaşanan ihmal, terk edilme ya da değersizlik hissi, bu ideal imgenin çatlamasına yol açar.
- Birey bu kaybı kabullenmekte zorlanır ve öğrencilerin madde, alkol, para ya da başarı gibi konularla doldurmaya çalışır.
- Bağımlılık nesnesi, bilincin dışında ulaşılamayan anneyle yeniden bağ kurma hayalini temsil eder.
- Anneye Yönelik Bastırılmış Öfke ve Suçluluk
- Annenin duygusal ihmali ya da eksikliği, bireyinde bilinç dışı öfke ve kırgınlık biriktirir.
- Bu öfke, kabul edilmesi zor olduğu için iç döner ve kendine zarar vermemesiyle (bağımlılık gibi) vurulur. Antalya Psikolog olarak bu konuda psikodinamik terapiler yapılmaktadır.
Genel Değerlendirme
Anne ile kurulan ilişki:
- Bağlanma ve güven hissini,
- Kendilik algısını,
- Duygusal düzenlemenin kesilmesi,
- İlişkisel dinamiklerini şekillendirir.
Bu alanlarda yaşanan aksaklıklar, bireyin psikodinamik yapısının derin oluşumları oluşur. Bağımlılık, bu birikimleri geçici ve “yapay” bir şekilde doldurma çabasıdır. Anneye yönelik özlem, öfke, suçluluk ve terk edilme korkusu, ilişkilerin ardındaki gizli duygusal temeli ortaya çıkar.
Jacques Lacan Bakış Açısından: Anne, Arzu ve Bağımlılık
Lacan’a göre bireyin psikoseksüel gelişimi üç temel modelde şekillenir:
- Resimsel düzlem,
- Simgesel görüntü,
- Gerçek uçak.
Bağımlılık, bu uçaklar arasındaki dengesizliklerin ya da sapmaların bir gelişimi olarak değerlendirilebilir. - İmgesel Dönem ve Ayna Evresi (6-18 Ay)
- Bebek, bu evrede annesiyle sözsüz, oranları ve bütünsel bir bağ içindedir; Anne, dünyada “her şey”i temsil eder.
- Ayna evresinde çocuk, kendi yapısının birliğini algılamaya başlar, ancak aynı anda bir “eksiklik” hissiyle de yüzleşir.
- Bağımlı bireylerde bu eksiklik duygusu dayanılmaz bir hal alır ve sürekli olarak alarm verilmeye çalışılır; madde ya da davranış bu kişilerin doldurulması aracı olur.
- Simgesel Düzen: Baba’nın Adı ve Arzunun Yapılandırılması
- Lacan’ın “Baba’nın Adı” (le Nom-du-Père) terimi, annenin arzusunu sınırlayan ve çocuğu simgesel düzeni taşıyan bir unsurdur.
- Eğer bu geçiş sağlıklı bir şekilde gerçekleşmezse, kişinin anneden kopamaz ve bireyselleşme süreci tamamlanamaz.
- Bağımlı olarak simgesel düzene tam entegrasyon sağlanamaz; “arzu kanunu” ile bağ kurulamaz.
- Bu durumda madde, annenin sunduğu ilk, sözsüz ve tatmin edici birlik yeniden yaratma çabası olarak işlev görüyor.
- Arzu, Eksiklik ve Jouissance (Haz ile Acının Buluşması)
- Lacan’a göre insana, gerekliliği eksik bir varlıktır ve bu eksiklik arzuyu doğurur.
- Bağımlılık, bu eksikliğin aşırı ve yıkıcı bir haz (jouissance) ile bastırma girişimidir.
- Madde ya da kumar, simgesel düzende eksik kalan “baba-yasası”nın yeri alan geçici bir tatmin edici.
- Ancak kullanımını, eksikliğini daha da derinleştirir; çünkü bu nesneler “Gerçek”e ulaşmayı asla tam anlamıyla başaramaz.
Carl Jung Perspektifinden: Anima, Gölge ve Bütünleşme
Jung’un yaklaşımı, arketipsel ve varoluşsal bir çerçeveye dayanmaya devam ediyor. Bağımlılık, bireylerin bireysel belirsizliklerini bir araya getirememenin özelliklerini içerir; özellikle anne arketipi bu bileşimleri bir rol oynar.
- Anne Arketipi ve Anima
- Jung’un kolektif bilincin dışında anne arketipi, hem koruyucu hem de yok edici bir doğaya sahiptir.
- Eğer kişi, bu arketipin karanlık ve yutan bakışlarına takılıysa, anne şeklinin sıcaklığına dönme arzusu duyar, ancak bu arzu aynı zamanda bir yutulma tehlikesini barındırır.
- Bağımlı kişiler için madde ya da alkol, kutsal bir anne ile birleşme fantezisini simgeler; bu hem sakinleştirici hem de kalıcı yıkıcı bir etkiye sahiptir.
- Gölge Arketipi ve Bastırılmış Unsurlar
- Jung’a göre bireylerin gölgesinde gizlenen ve reddedilen ayrıntıların (öfke, zayıflık, suçluluk ya da cinsel dürtüler) bir dışavurumudur.
- Bağımlı kişi, bu karanlığın ilerlemesini taşımaz ve madde ya da kumar aracılığıyla onlar aracılığıyla ifade eder.
- Bu süreç, bilincin dışına bir inişi ve karanlıkla yüzleşmeyi içeren ritüel benzeri bir deneyimdir; Ancak kişi genellikle bu şekilde gelişir.
- Bütünleşme (Bireyselleşme) Sürecinin Kesintiye Uğraması
- Jung’a göre ruhsal sağlık, bilinç ile bilincin dışının birleşimiyle kendiliğin gerçekleşmesi (bireyselleşme) anlamına gelir.
- Bağımlılık ise bu süreç konumu alanında sahte bir “bütünlük” yanılsaması sunar.
- Madde ya da davranış, bireylerin eksik parçalarını birleştirdiği bir illüzyon yaratır; Ancak bu, gerçek bir bireyselleşme değil, geçici bir geri çekilme (regresyon) halidir.
Bu iki perspektif, yalnızca yüzeysel bir bakışın olmayışı, bireyin içsel çatışmalarının, arketiplerinin ve arzularının karmaşık bir şekilde varlığını ortaya koyuyor. Lacan eksiklik ve arzu üzerine odaklanırken, Jung bütünleşme ve bilinçdışının derinliklerini vurgular. Her iki yaklaşım da konaklama, ruhsal bir kişinin dışsal nesnelerle doldurulma çabası olarak sürdürülür.
Alfred Adler Perspektifinden Bağımlılık, Anne ve Aile İlişkisi
Alfred Adler’in bireysel psikoloji yaklaşımı, insanların toplumsal bağları ve kendini gerçekleştirme çabası üzerinden ele alınır. Adler’e göre bireyler, genellikle bir “yetersizlik” duygusuyla güdü olur ve bu duyguyu aşmak için farklı stratejiler geliştirir. Bağımlılık, bu yetersizlik hissinin bir yansıması ya da başa çıkma yöntemi olarak ortaya çıkabilir.
- Anne ve Aile Dinamiği: Yetersizlik Duygusu ve Bağımlılık
- Anne: Koruyucu ve Yol Gösterici Rolü
- Adler’e göre anne ve baba, çocuğun toplumsal süreçleri ve duygusal gelişimin temel şekilleridir. Özellikle anne, çocuğun duygusal zeminini oluşturmada kilit bir rol üstlenir. Sağlıklı sevgi ve ilişkiler ilişkileri, bu süreçten oluşur.
- Eğer anne aşırı koruyucu bir tutum sergilerse ya da yeterince kullanılamıyorsa, çocukta bir yetersizlik algısı kök salabilir. Bu durum, çocuğun dış dünyaya uyum sağlamada zorlanmasına ve kendini eksik hissetmesine yol açabilir.
- Bağımlı bireyler, anneden alınamayan duygusal doyumu madde, alkol ya da kumar gibi araçlarla harekete geçmeye yönelebilir. Bu, özünde yetersizlik hissi geçici olarak aşma girişimidir.
- Anne: Koruyucu ve Yol Gösterici Rolü
- Aile İçindeki Yer ve Toplumsal İlişkiler
- Anne, Baba ve Kardeş Dinamikleri
- Adler, bireyin ailesinin içindeki yerinin (ilk çocuk, orta çocuk, oğul çocuk gibi) kişinin ve toplumsal olarak şekillendirildiğini vurgular. Ailedeki konum, çocuğun dünyaya bakışı ve uyum tarzını etkiler.
- Bağımlılıkla Bağlantı: Örneğin, ilk çocuk ya da en küçük çocuk gibi konumlarda büyüyen bireyler, yoğun sorumluluk baskısı ya da onaylanma ihtiyacı hissedilebilir. Bu baskılar, yetersizlik durumunu tetikleyebilir.
- Bu kişiler, madde ya da kumar gibi dışsal kaynaklara yönelerek bu eksiklik hissini kısa süreli dinlenme de olsa bastırmaya çalışırlar. Bağımlılık, toplumsal uyumsuzluk “geçici bir çözüm” olarak işlevsellik görülüyor.
- Anne, Baba ve Kardeş Dinamikleri
- Yetersizlik ve Kendini Aşma: Bağımlılığın Savunma Yönü
- Adler’e göre insanlara yetersizlik derecesinin aşılması için çaba gösteriliyor. Bu duyguyu, bireyde zayıflık ve bağımlılığını yaratabilir; Ancak bu durumu düzenli olarak sağlamak için bazen sağlıksız yollar seçilir.
- Bağımlılık, kendini aşma arzusunun bir tür çarpık savunma aralıkları olarak görülebilir. Birey, dış dünyaya karşı kırılganlıklarını örtmek için bu yola sapar.
- Maddenin kullanımı ya da özellikleri, toplumsal kabul ve öz-değer hissini geçici olarak sağlama çabasıdır.
Adler Perspektifinden Özet: Bağımlılık ve Anne İlişkisi
Adler’in görüşüne göre demokrasi, bilginin yetersizlik durumunun bir ürünüdür. Bu duygu, genellikle anne ve baba figürlerinden yeterli duygusal ya da toplumsal destek alınamaması durumunda filizlenir. Anne, çocuğun toplumsal bağlarını ve öz-algısını şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Eğer bu ilişki dengesiz ya da yetersiz gelişirse, bireyin duygusal kısımlarını doldurmak için bağımlılık gibi yollara başvurulabilir. Bağımlılık, bu yapısal, içsel eksiklikleri sıcaklıklara yönelik sıcaklık bir savunma aralığıdır. Adler’in yaklaşımı, bireylerin aile dinamikleri ve toplumsal uyum çabaları ile sıkı sıkıya bağlantılı bir mesele olarak ele alınır.
İlginizi çekebilir : Norodol Damla Nedir
Yazar: Klinik PsikologSeray Serdar