Günümüzde merak edilen ve hakkında araştırmalar yapılan bir konu da “Ağlayamamak hastalık mı?” sorusu üzerinedir. Aslına bakılırsa bazı bireyler ağlamak istemekte ama ağlayamamaktadır. Peki, bu durum bir hastalık olarak mı görülmektedir? Sizler de bu sorunun cevabını merak ediyorsanız yazımızın içerisinde detayları bulabilirsiniz.
Ağlayamamanın Sebepleri Nedir? Ağlamak İsteyip Ağlayamayan Bireyler
Herkesin bildiği gibi ağlama ve ağlamanın fazla olması bir depresyon işareti olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak da söz konusu bu durumun tam karşıtı ağlayamama hâli de melankolik depresyon olarak görülebilmektedir.
Bazı durumlarda bireylerin ağlaması aslında bakıldığında fiziksel ve psikolojik olarak iyi bir şey olarak düşünülmektedir. Gözyaşı ile birlikte vücuttan stres hormonu atılmakta ve kişi ağlamayla birlikte vücudundan bir nevi stresi uzaklaştırmaktadır. Bu durum birtakım araştırmalar sonucu ortaya koyulmuştur.
İnsan ve Duygular
Bilindiği üzere insanların birtakım duyguları vardır. Buna göre bakıldığında en bilindik duygular öfke, tiksinme, korku, sevinç, şaşkınlık ve mutluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. En bilinen duygulara ek olarak yaklaşık 35 bin adet duygu bulunduğu belirtilmektedir. Buna ek olarak en bilindik duygular arasında yer alan üzüntü, en önemli duygular arasında sayılabilmektedir.
Bunun sonucuna göre bakıldığında üzülmenin sonucu ağlamanın görülmesi oldukça normaldir. Hatta bazı araştırmalar ağlamanın gerekli olduğunu da düşünmektedir. Söz konusu ağlama aslında bakıldığında oldukça normal bir ihtiyaç olarak görülmektedir. Buna ek olarak ağlama genel itibari ile toplum içerisinde bir zayıflık olarak düşünülmektedir ve o şekilde empoze edilmektedir. Ancak insanı, insan eyleyen kavramlardan biri de tabii ki duygulardır. Buna göre bakıldığında ağlamak oldukça normal bir durumdur. Öyleyse ağlamanın ne olduğunu ve etkilerini inceleyip “Ağlayamamak hastalık mı?” sorusunu yanıtlayalım.
Ağlamak Nedir?
Ağlamak, duygusal bir ifade olduğu kadar bedensel bir reflekstir. Ağladığımızda, gözün lakrimal sistemindeki bezler refleks olarak aşırı miktarda gözyaşı sıvısı üretir. Bu, göze yabancı bir cisim düştüğünde fizyolojik koruma için de olabilir. Örneğin, insanlar gözüne bir sivrisinek çarptığında ağlar. Gözyaşı, iltihaplanmayı önlemek için yabancı cismi gözden dışarı atar.
İnsanlar duygusal nedenlerle de ağlarlar. Aşırı neşe, duygu veya öfke, aynı zamanda duygusal acı da bu nedenle bir insanı ağlatabilir.
Gözyaşı kanallarından gelen gözyaşı, tuzlu bir vücut sıvısıdır. Kimyasal bileşimleri gözyaşı durumuna göre değişebilir. Duygusal gözyaşları daha fazla hormon ve protein içerir. Potasyum ve manganez konsantrasyonu da duygusal gözyaşlarında refleks gözyaşlarından daha yüksektir.
Ağlamanın Etkileri
İnsanlar gözlerindeki yabancı cisimleri fark eder. Duyusal hücreler, göze yabancı bir cisim geldiğini bildirirlerse, aldıkları uyarıyı biyokimyasal işlemlerle beyne iletirler. Parasempatik sinir sistemi daha sonra gözyaşı bezlerini daha fazla gözyaşı sıvısı üretmeye yönlendirir, böylece refleks gözyaşları yabancı cisimleri gözden dışarı atar.
Bunun dışında lizozim maddesi ile görme aparatındaki patojenleri de savuştururlar. Bu ağlama şekli, gözü hastalıktan ve iltihaptan korur. Sonuç olarak refleks gözyaşları nihayetinde görüşü korumaya ve genel olarak vücudu korumaya hizmet eder.
1980’lere kadar William Frey gibi doktorlar tarafından duygusal gözyaşlarının bile koruyucu etkileri olduğu söylendi. Frey, vücudun gözyaşı sıvısı yoluyla zararlı maddelerden arınabildiğini öne sürdü. Örnek olarak keder ve öfke anlarında sağlıksız proteinler üretilir. Frey’e göre gözyaşı bu maddeleri parçalayarak vücudu oksidatif stresten korumaktadır.
Deneysel çalışmalar, duygusal gözyaşlarında protein olduğunu göstermiştir. Ancak duygusal gözyaşlarının anlamı bugüne kadar tartışmalıdır. Koruyucu tepki teorisini savunanlar, genel stresi azaltmayı duygusal gözyaşlarının görevi olarak görmüşlerdir. Ağlamanın sözde “katarsis” etkisi sağladığı söylenir. Ağlamanın, kişiyi duygusallaştıran her şeyi açığa çıkararak gerginliği ve stresi azaltabileceği söylenir.
Bu teori, ağlamanın kendisinin vücutta büyük strese neden olması gerçeğiyle çelişmektedir. Gevşemek yerine gözyaşları genellikle daha fazla gerginliğe neden olur. Araştırmalara göre, neredeyse çoğu kişi ağladıktan sonra rahatlamış hissetmiyor. Birçok insan sonrasında daha da kötü hisseder.
Fizyolojik açıklayıcı yaklaşımlar bu nedenle bugün evrimsel biyolojik yaklaşımlara karşıdır. Onlara göre ağlamak bir tür sosyal davranış, yani iletişim ve sosyal etkileşimdir.
Duyguların, gözyaşlarıyla birlikte olduklarında karşıdaki kişiye daha yoğun bir şekilde ulaştığı kanıtlanmıştır. Bu, gözyaşlarını çevreye bir sinyal iletir hâle getirir. 2011′ yılında İsrail’de yapılan bir araştırma, gözyaşlarının sessiz iletişim için kimyasal haberciler içerdiğini buldu. Ağlayan kişi bu sayede otomatik olarak çevresindekilerin davranışlarını da etkiler. Bu etki genellikle bilinçsiz bir düzeyde gerçekleşir. Diğer kişi de bilinçsizce davranışını gözyaşlarına uydurur.
Bu gözlem, gözyaşları ve zayıflık arasındaki bağlantıyla çelişiyor gibi görünüyor. Ağlamak iletişim ve sosyal etkileşim içinse, sürekli ağlayan bir kişi neden sosyal olarak zayıf olarak gözden düşsün? Araştırmacılar, bu bağlantının sosyalleşmeye, yani anlamların sosyal olarak öğrenilmesine kadar uzandığını öne sürüyorlar.
Antik Yunan ve Roma düşünürleri, hekimleri gözyaşlarının müshil görevi gördüğünü ileri sürdüler. Dolayısıyla bizi yorduğunu ve arındırdığını iddia ettiler. Bugünün uzmanları ise stresi ve duygusal acıyı hafifletmemizi sağlayan bir mekanizma olarak ağlamanın rolünü vurgulayarak büyük ölçüde hemfikirdir.
Ağlamak İsteyip Ağlayamama Nedenleri Ne Olabilir?
Psikolojik açıdan bakıldığında ağlamak isteyip ağlayamamanın birçok sebebi olabilmektedir. Aslında bakıldığında bu durumun bireyler üzerinde görülmesi sadece psikolojik duruma bağlı olmamaktadır. Bireylerin ağlamak isteyip ağlayamaması bazı fiziksel problemlere de bağlı olarak gelişebilmektedir.
Fiziksel Nedenler
Ağlamak isteyip ağlayamamanın fiziksel nedenleri şu şekilde sıralanabilmektedir:
- Yaşanılan göz kuruluğu ciddi bir boyutta ise bireyde ağlayamama görülebilmektedir
- Şeker hastalığı
- Otoimmün rahatsızlıklar diğer bir deyiş ile Sjögren sendromu
- Bireyin hâlihazırda kullandığı ilaç takviyeleri (antidepresan vb.)
- Hamileliğe bağlı görülebilen hormonal değişiklikler ya da dengesizlikler
- Menopoza girme ile birlikte görülen hormonal değişiklikler ya da dengesizlikler
- Yaşanılan göz enfeksiyonları
- Kontak lens kullanımı
Psikolojik Nedenler
Yukarıda da bahsedildiği gibi bazı toplumlarda ağlamak zayıflık ile ilişkilendirilmektedir. Ancak ağlama hâli aslında bir duygunun dışa vurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu baskıcı bir toplumda büyüyen bir birey, zayıflık göstergesi olarak düşündüğü ağlamayı gerçekleştirememektedir.
Bu gibi baskı altında olmak ve bu şekilde büyütülmek ileride ağlayamama durumunun görülmesine neden olabilmektedir. Birey, yakınları tarafından güçsüz olarak adlandırılmak istememektedir ve buna bağlı olarak da ağlayamaz. İşte, bu baskı hâlinde büyütülme aslında ağlayamamanın psikolojik nedenleri arasında sayılabilmektedir.
Söz konusu “Ağlayamamak hastalık mı?” sorusuna tekrar dönüldüğünde aslında evet cevabını vermek bir sorun yaratmamaktadır. Böylesi bir toplumsal baskı içerisinde büyütülen kişi, bilinç dışında hep bunu tekrar etmektedir. Duygular da aynı şekilde bilinç üstüne çıkmak yerine hep bilinç dışında kalmaktadır. Zamanla da birey ağlayamama durumunu yaşamaktadır.
Çocukluk Travmalarına Bağlı Olarak Görülen Ağlayamama Durumu
Çocukluk dönemi, insan psikolojisi için oldukça önemli bir dönemdir. Söz konusu dönem içerisinde bireyin psikolojisi şekillenmeye başlamaktadır. Bu dönem içerisinde çocukların kendi duygularını net bir şekilde ifade etmesi ya da duygularını ifade edebilmeyi öğrenmesi gerekmektedir.
Çocuk eğer gelişim döneminde baskı altında büyütülürse duygularını her zaman içe atmaya başlar. Bu şekilde devam ederse ileride ağlayamama durumunu yaşaması ihtimaller arasında görülebilmektedir. Buna ek olarak çocuk, duygularına yeteri kadar önem verilmeyen bir aile ortamında büyürse yetişkinliğinde de üzüntü gibi duygularını içinde yaşaması muhtemeldir.
Özellikle çocukluk döneminde basit durumlara karşı gösterilen ağlama durumu, ebeveynler tarafından genellikle “Ağlama! Buna mı ağlıyorsun?” ve benzeri tepkileri almaktadır. Buna bağlı olarak da çocuklar ağlamanın kötü bir şey olduğunu düşünebilmektedir. Bu gibi verilen tepkiler, ağlayamama durumunun temel sebeplerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu nedenle bireyler, özellikle anne ve babalar çocuklarının duygularına önem vermelidir. Onları her durumda sakin bir şekilde karşılayıp ağlama durumunun ne kadar normal bir durum olduğunu anlatmalıdır. Ayrıca duygularını dışa vurması için çocuklarının elinden tutmalı, hatta onlara bu konuda yol göstermelidir.
Aslına bakıldığında “Ağlayamamak hastalık mı?” sorusuna ek olarak ağlayamamak durumunun genellikle psikolojik temelli bir sorun olduğu söylenebilmektedir. İlgisiz bir ortamda büyütülen ve yaşadığı duygularına önem verilmeyen bir çocuk, ileride psikolojik ağlayamama problemini yaşayabilmektedir. Bu durumun yaşanmaması için çocukluk dönemi önemlidir.
Ağlayamamak İle İlgili Sık Sorulan Sorular
Ağlayamamak neyin belirtisi?
Ağlayamamak, duygu yönetimi eksikliğini gösterir. Bu yönetim eksikliğinde aşırı rasyonel kişilik, güvensiz bağlanma stili, travmatik deneyimler gibi faktörler etkilidir. Ayrıca fiziksel olarak kullanılan ilaçlar, göz enfeksiyonları, kontak lens kullanımı gibi durumlar da bu süreçte önemlidir.
Bir insan neden hiç ağlamaz?
Gözyaşlarını filtrelemenin neredeyse imkânsız olduğu Sjögren sendromu ve gözyaşı bezlerini engelleyen Moebius sendromu gibi fizyolojik kökenli sorunlarda gözyaşı üretimi engellenmektedir.
Ağlamanın faydası var mı?
Gözyaşı, biriken stres ve gerilimi yönetmekte yardımcı olabilir. Araştırmalara göre ağlama sırasında parasempatik sinir sistemi harekete geçer ve kişinin gevşemesine yardımcı olur.